Uçan Harfler
- Gökhan Şenel
- 25 Nis 2021
- 4 dakikada okunur

Ahmet arkadaşlarıyla fiziksel olarak aynı görünse de bazı olaylar ya da durumlar karşısında verdiği tepkilerle onlardan farklı olduğunu zaman zaman gösteriyordu. Küçük yaşlardan beri sanki bir kahraman gibi tehlikenin üzerine yürüyor veya kendisine gelen tehlikeleri görmesine karşın onlara tepki vermiyordu. Arkadaşlarıyla oynadığı oyunlarda defalarca yüzüne ve vücudunun çeşitli yerlerine darbeler alsa da sanki bu durumdan hiç ders çıkaramıyor gibiydi. Anne ve babasına verdiği bu ipuçları ne yazık ki onlar tarafından hiç doğru anlaşılmamıştı.
Yıllar geçiyor ve yıllar geçtikçe Ahmet için dünya artık daha karmaşık ve yaşanılmaz bir yer haline geliyordu. Etraftaki eşyalara, oyun parkında oyuncaklara daha çok çarpıyor ve istemeden yaralar alıyordu. Ahmet artık büyümüş ilkokula başlama yaşı gelmişti. Heyecanlıydı ilk kez okula gidecek ve farklı insanlarla tanışacak olacağını düşündükçe içinin kıpır kıpır ettiğini hissediyordu. Arkadaşlarıyla oynayacağı oyunları, abi ve ablaları gibi ellerinde kitaplarla mahalleye girecek olmasını, komşu teyzelerin “okula gidiyor artık kocaman oldu” sözlerini hayal ederken yüzünde minik bir tebessüm oluşuyordu.
Aldıkları okul kıyafetleri, kırtasiyeden aldıkları yeni defterler, renk renk kalemler ve çok büyük ısrarlarıyla aldırdığı masmavi sürgülü okul çantası hepsi çok güzel görünüyordu. Okulun başlama günü yaklaştıkça Ahmet in heyecanı gittikçe artıyor zaman zaman bu heyecanına yenik düşüp evde alınanları giyip okula gitme provası yapıyor ve ayna karşısında kendini izliyordu. Ahmet için gelmesi çok uzun süren o ilk gün sonunda gelmişti. Okulun ilk günü annesiyle okula gitmiş öğretmeni ve arkadaşlarıyla tek tek tanışmıştı. İlk başlarda biraz ürkek, hafif utangaç olsa da birkaç oyundan sonra arkadaşlarına ısınmış ve neşeli kendinden emin bir küçük adama dönüşmüştü bile. İlk haftalar Ahmet için keyifli geçiyordu. Şarkılar söylüyorlar, resimler yapıyorlar ve oyunlar oynuyorlardı.
Vakit gelip çatmıştı artık eğitim hayatlarının belki de en önemli kazanımı olan okuma yazma öğretimine başlayacaklardı. Öğretmenleri onlara gerekli olan tüm kitapları dağıttı ve yarın bazılarını yanlarında getirmelerini istedi. Bütün çocukların içini Ahmet’de olduğu gibi büyük bir heyecan kaplamıştı. Artık onlar da bir zamanlar annelerinden dinledikleri masalları, hikâyeleri ve hatta babalarının her gün merakla okudukları gazeteleri okuyabileceklerdi.
Ahmet eve döndüğünde heyecanla ilk kez kendisinin okuması için alınan kitabın kapağını açtı ve içerisinde yazanlara bakmaya başladı. Aman Allahım böyle bir şey olamazdı. Nasıl yani? harfler kelimeler sanki birer kuş gibi uçuşuyorlardı. Ahmet hemen kitabın kapağını kapattı. Artık heyecanın yerini bir endişe kaplamıştı. O uçuşan harfleri yakalayıp nasıl okuyacaktı. Okumanın gerçekten zor bir iş olduğunu düşündü ve başaramayacağına inanmaya başladı…
Ertesi gün okula giderken çok isteksizdi. Annesi bir sorun olduğunu anladı ve ona:
- Ahmet sorun nedir? Neden böyle durgun ve mutsuzsun? diye sordu. Ahmet:
- İyiyim anne bir sorun yok diye cevap verdi. Aslında o kadar endişeliydi ki dokunsalar ağlayacak gibiydi. Tüm cesareti toplayarak annesine:
- Anne, bu sayfalarda uçuşan harfleri siz nasıl okuyorsunuz? Diye sordu.
Annesi Ahmet’in bu sorusunu küçük bir çocuğun sorduğu sıra dışı bir soru olarak algılayıp biraz tebessüm ettikten sonra:
- Sende öğreneceksin yavrum, diyerek başını okşadı.
Ahmet istediği cevabı alamamıştı. Başını önüne eğerek okula doğru yürümeye başladı. İçindeki endişe onun ayaklarının sanki geriye doğru götürüyordu. Sanki okulun yolu bu sefer daha da uzundu ve gittikçe uzuyordu tıpkı endişesi gibi. İstemeye istemeye sınıfına çıkıp sırasına oturmuştu bile. Çok geçmeden öğretmenleri de sınıfa girdi. Selamlaştılar, kısa bir sohbetin ardından bir bebek ağlaması duyuldu. Herkes merakla sesin geldiği yöne doğru bakıyordu. Sadece Ahmet sesin nereden geldiğini anlamamıştı. Sonra arkadaşlarına baktı onların baktığı yöne doğru oda bakmaya başladı. Ses öğretmen masasından geliyordu. Tüm çocuklar heyecanla “Öğretmenim bir bebek mi ağlıyor? Öğretmenim orada bebek mi var” gibi sorular sormaya başlamıştı. Öğretmen başarılı bir şekilde tüm sınıfın dikkatini çekmeyi başarmıştı “bugün ‘e’ sesini öğreneceksiniz” dedi. Ağlayan bebeği uyutma için hep bir ağızdan eeee eeee eeee diye sesi hissetmeye çalıştılar. Sonrasında öğretmen birkaç resim ile onlara içinde e harfi olan nesneleri bulmalarını istedi. Daha sonra elleriyle havada “e” harfini yazmaya başladılar. Ahmet kendi kendine bu kadar kolay bir süreç olmadığını düşünüyordu çünkü kitabında sadece bir harf yoktu.
Birkaç gün sonra “l” sesinin de işin içine girmesiyle Ahmet’in uçuşan harfleri ve kelimeleri artık gözünün önüne gelmişti. Diğer arkadaşları başarıyla sesleri hecelere heceleri kelimelere dönüştürürken Ahmet onları yakalamak için çok fazla enerji harcıyordu. O kadar çok zorlanıyordu ki başına ağrılar giriyor ve gözleri yavaş yavaş kızarıyordu. O sırada öğretmen sınıfı dolaşarak çocuklara yeni öğrendikleri sesleri birleştirip birleştiremediklerini kontrol ediyordu. Derken sıra Ahmet’e geldi. Ahmet terlemeye başlamıştı bile onun gözünde harfler bir türlü durmuyordu. Öğretmeni Ahmet’ten okumasını istedi. O an Ahmet için dünya o kadar küçülmüştü ki üzerindeki baskı onu konuşamaz hale getirdi. Öğretmenin sunduğu birkaç ipucuyla nihayet “el” hecesini okumuştu.
Günler geçtikçe Ahmet için bu süreç çok sancılı olmaya başladı. Öğrenilen ses sayısı arttıkça Ahmet’in işi daha da karmaşık bir hal alıyordu. Ahmet’in öğretmeni durumun farkındaydı. Ahmet’te bir öğrenme güçlüğü olduğunu düşünüyordu. Ahmet’in durumunu diğer meslektaşlarıyla konuşuyor. Nasıl yardımcı olabileceğiyle ilgili fikirler alıyordu. Bir keresinde Ahmet’i anlamak için sohbet ederken ona söylediği bir şey aklına geldi ve bunu arkadaşlarıyla paylaştı. Ahmet öğretmenine harflerin, kelimelerin uçtuğunu söylemişti. Bu durum öğrenme güçlüğünden farklı bir şeyi işaret ediyordu. Ama neydi?
Günler geçiyor Ahmet akranlarından her gün daha da geride kalıyordu. Bu başarısızlık duygusu Ahmet’i daha içine kapanık, arkadaşlarından uzak yalnız bir çocuğa dönüştürüyordu. Kendisini öyle yalnız hissediyordu ki artık okula gitmemek için evde ufak tefek yalanlar söylemeye başlamıştı. Öğretmeni her şeyin farkındaydı ona yardım etmek için sürekli araştırıyor, sorunun ne olduğu ile ilgili bilgi sahibi olabilecek kişilere başvuruyordu. Öğretmen, internette bu durumla ilgili araştırma yaparken benzer hikâyelerin olduğu bir site buldu. Bu sitede daha önce duymadığı Duyu Bütünleme Bozukluğundan bahsediliyordu.
Ertesi gün aile ile bir görüşme ayarladı ve onları okula davet etti. Ahmet’in durumundan detaylıca konuştular. Yapbozun parçaları öğretmen için artık daha da anlamlı hale geliyordu. Ahmet’te bir duyu bütünleme bozukluğu olabilirdi. Öncelikle bu konuyu aileye anlattı. Ahmet’te zayıf görsel ayırt etme bozukluğu olabileceğini bunun için uzman bir kişiden yardım almaları gerektiğini ifade etti. Aile hemen bir uzman bulup Ahmet için randevu aldılar. Ertesi gün doğru uzman kişiyle randevularına gittiler. Uzman kişi tarafından verilen formları doldurdular. Ahmet ile yarım saatlik bir görüşme sonrasında uzman kişi Ahmet’in görme duyusuyla ilgili bir bozukluk yaşadığını aileye söyleyebildi.
Çok geçmeden duyu bütünleme eğitimi sürecini başlattılar. Ahmet bir süre sonra artık aslında harflerin uçmadığını anladı. Artık onun için de okuma yazma daha kolaydı. Ahmet’in kendine güveni yerine gelmişti. Öğretmenin doğru yönlendirmesi sonucunda öğrenme güçlüğü etiketinden de kurtulmuştu. Artık onun için okul severek gittiği, eğlendiği, sosyalleştiği ve en başta kurduğu hayalleri gerçekleştirmeye başladığı ikinci eviydi.
Comments